19 Ocak 2010

Seni bu Yamyam Kibirin Bitirecek...


Billboardlardaki resimlerine baktım; güya “kudretli” görünesin diye en çılgın bakışlı fotoğraflarını seçmişler. Kontrolsüz bir adrenalin ile geldiği yeri hazmedemeyişi harmanlayan deli bakışları.

Ne yapsan olmuyor..

Kültürsüzlüğün, görgüsüzlüğün, basitliğin, açlığın her şeyin önüne geçiyor. Sadece çalma, çırpmaya, vebal almaya işleyen kıt aklın bile durup durup sana “Saygı görmüyorsun, sende bir şeyler eksik” diye fısıldıyor. Bu fısıltıyı duydukça iyice kontrolden çıkıyorsun. “Bana saygı duyun, önümde eğilin. Eteklerimi öpün” diye tepiniyorsun ama olmuyor.

Olmuyor işte.

En yakınındakiler bile senin iflah olmaz kifayetsizliğine, insanlıktan çıkmış öfkene, Allah'a şirk koşma noktasına gelmiş kibrine dayanamıyorlar.

En uyanıklar ile kullanım tarihinin tamamen sona gelmesini bekleyenler kaldı sadece çevrende. Bir de bir delinin gölgesi ardında kirli oyunlarını yürütenler.

Boşsun, bomboşsun.

Bir genelev fedaisi kadar ruhsuz ve hoyratsın.

Kabadayılığın da hikâye, dobralığında yalan, “delikanlılığın” da naylon.

Hak, hakkaniyet, adalet, merhamet gibi kavramlar kapından bile geçmemiş.

Alım-satım ustalığından, ticari uyanıklıktan dem vurarak örtmeye çalışıyorsun bu büyük eksikliğin üzerini.

Sahi kimsin sen?

Hep aynı yerden servis edilen üç adet gençlik, çocukluk ve askerlik fotoğrafından başka neden görüntün yok senin?

Hangi okulları bitirdin, kimlerle aynı sıralarda oturdun?

İlkokul öğretmenin kim?

Neden bir kişi bile çıkıp seninle ilgili bir tek anısını anlatmıyor?

Seda Sayan'ın bile mahalle yıllarından bir fotoğraf çıkıp geliyor da, senin geçmişin neden bu kadar sis perdelerinin ardında gizli?

“Olmayan” biri misin yoksa sen; laboratuarda mı imal edildin? Hangi merkezlerde programlandı hastalıklı beynin?

Bütün değerlerden neden bu kadar yoksunsun; en kutsal kavramların içini boşaltmada nasıl bu kadar maharetlisin? Hurafe, iftira, şirret ve cehaletten beslenen dilin; hırstan ve doymamışlıktan ibaret kişiliğin, bir ağaç kovuğundan başka hiçbir şey olmayan fani bedeninle tarihin onurlu sayfalarında yer almaya soyunma cesaretini nereden buldun.

Duyduk ki şimdi de “padişahçılık” oynuyormuşsun. Şah oldun, sıra şahbaz olmaya geldi. Her mevki ve makamı tattın, geriye “padişahlık” kaldı öyle mi?

Senin montaj ürünü kimlik ve bedeninden kuşkusuz bir Fatih, bir Yavuz, bir Kanuni olmaz ama Deli İbrahim-Vahdettin karışımı bir kukla, pekâlâ olabilir. Seni bütün bu defolarınla sahnede tutanların işine fazlasıyla yarar böyle acınası bir bez bebek.

Esiyorsun, gürlüyorsun, tepiniyorsun.

Pazarcı gibi tiz çığlıklar atıyorsun.

Deli bakışlarını devire devire, boyun damarlarını şişire şişire höykürüyorsun.

İyi de sen ne istiyorsun?

Karun oldun. Çocukların ülkedeki simit tablalarından bile haraç alıyor, karın ipek kumaşlara, paha biçilmez mücevherlere büründü. Şakşakçıların  deri koltuklarda basen büyütüyor. Bu kadarı da olmaz ki diyen kim varsa işinden aşından ettin, zindanlara attın, ailelerini açlığa mahkûm ettin. Gencecik üniversite mezunları işsizlikten intihar ediyor. Doktorlar, öğretmenler, polisler, subaylar açlık sınırında yaşıyor; emekliler pazarlardan sebze artığı topluyor. Şehit katilleri Ekranlarda suratımıza çemkiriyor. Sen hâlâ üstündeki pahalı elbiselerin, özel yapım som altın kol saatin, ipek kravatınla karşımıza geçip kusuyorsun da kusuyorsun.

Kime bu kinin?

Nereye doğru gittiğini bir gün olsun düşündün mü? Olmayan vicdanınla bir gün olsun kendine “Acaba biraz ileri mi gidiyorum” diye sordun mu?

İtikadın da yalan biliyoruz.

Ama bir gün olsun “Ya hesap günü varsa” diye endişelendiğin oldu mu?

Evet var.

Hesap günü var.

Ve sanki bu saldırganlığın, bu doymazlığın, tamah etmez azmışlığın, O hesap gününü biraz daha yaklaştırıyor. Artık Allah’ın gözüne batıyorsun birader!

Fazla parazit yapıyorsun, ortalığı hacminden fazla kirletiyorsun. Elde ettiklerinle şükür etmeyi, biraz da başkalarını düşünmeyi başaramadın. Böyle bir kapasiten yok çünkü.

Dünyaya yemeye, içmeye, dışkılamaya, kin ve nefret aşılamaya gelmişlerdensin. Üste bir de kibir yapıyorsun, işte bu hiç çekilmiyor...

Senin sonunu da bu yamyam kibrin getirecek…



Fatma Sibel Yüksek

2 yorum:

  1. BAŞBAKAN HAMAMDA
    Günlerden bir gün Hamama gideceği tuttu,Başbakan hazretlerinin.
    Bir yanında birinci veziri
    Bir yanında ikinci vezir
    iBir yanında üçüncü veziri.
    Sonra efendime söyleyeyim
    Peşkircibaşı,Nalıncıbaşı Sabuncubaşı.
    Velhasıl tam dört yüz kişilik kafile Peştamal takıp girdiler hamama
    Geçtiler kurnaların başına Üçer beşer.

    Başbakan desenizKuruldu göbek taşınaYan gelip yattı.
    Memleketin en ünlü tellakları Sardılar dört yanını
    Kimi elini kaptı,
    kimi bacağını
    Bir keseleme sürtme faslı başladı.
    Tam on iki saatOn iki ünlü tellakİncitmeden keselediler Hazretin mübarek vücudunu.
    Öylesine kir çıktı ki sormayın
    Her biri nah parmağım gibi. Aman efendim bu NE kiri Demeye kalmadı Keselerin altında eriyip gitti Koskoca başbakan!
    Bütün maiyet erkânı yerinden fırladı:-
    Nettünuz devletliyü?Dediler tellaklara. Tellaklar cevap Verdi:- Biz yıkadık, keseledik
    Devletlinin kirden ibaret olduğunu bilemedik.
    Suç bizde değil.Neyleyelim,Kir bitti,Başbakan elden gitti !!!


    *Ümit Yaşar Oğuzcan


    NOT: BİR HAMAMA SOKABİLSEK...

    Bunu bana az önce sevgili Aytül Kahraman gönderdi. Sanırım bu vicdan ve merhamet duygusundan uzak olan sömürücüleri anlatıyor!!!
    Vicdanı olan anlar Tufan Bey, bakın eylemciler ölüm orucuna başladı ama burnunun dibinde olan bitene aldırmayacak kadar merhametsiz bunlar.
    Daha ne diyeyim ki, okudum geçmiş yazılarınızıda. Bu ülke katillerin, teröristlerin anavatanı olmuş ötesi iflah olmaz bir devlet.
    Saygı ve selamlar

    YanıtlaSil
  2. masal bu ya!

    Evvel zaman içinde,kalbur zaman içinde.
    Bir düş görür kandi halinde yaşayan biri.Ve kendisini kaf dağındaki zimrüdüanka kuşu sanır,sanırda dünyayı tırnakları ile kaldırabileceğini,hükmedeceğini sanır geçektende sandıklarını uygulamaya geçer.Bir müddet dünyayı tırnakları arasında taşır.Kanatları yorulup bedeni bitkin düşünce,
    yüksek bir yere konar.Ben ne kudretli bir kişiyim diye düşünmeye başlar,böyle düşünürken uykuya dalar.Uyandığında ise dünya gözüne kocaman görünür.Aslıda dünya yine aynı boyutundadır.Lakin bizimkinin bir metre daha götürecek dermanı yoktur.Oysa öyle bir yere bırakmıştırki dünyayı,bir taraf uçurum bir taraf bataklık.Ve dünyayı o vaziyette bırakır kaçar.oradan uzaklaşıp şöyle bir geriye dünüp baktığında,şöyle söylenir kendi,kendine ne güçlü kudretliyimki dünyayı öyle bir yere taşıdım.

    İşte şimdi bizimde bir tarafımız uçurum bir tarafımız bataklık?????????????????????

    ALİ EKBER ÇELİK

    YanıtlaSil