6 Nisan 2010

Tehlikeli cesaret...


Ayın dünyadan uzaklığını bilmemek 'tehlikesiz cehalet'tir.


Bunu bilmezseniz 'tehlikesi yoktur'.

Ama önünüzdeki çukuru göremezseniz, bu 'TEHLİKELİ CEHALET' olur.

Çukura düşer ve kurtarılmayı bekleyerek debelenirsiniz.



Belki birisi sesinizi duyar ve sizi kurtarır.

Ama artık siz kendinizi 'onun sizi kurtardığı duygusu'ndan kurtaramazsınız.



Eğer o çukurdan kendi gücünüzle çıkabilirseniz özgüveniniz artar.

Bağımlılıkla bağımsızlık arasındaki fark kısaca budur.



Durumunuzu bilirseniz belki kendinize yardım edebilirsiniz.

Ama başkasının kolunda yürürken kendinizi bağımsız sanar sanız, işte bu

'TEHLİKELİ CEHALET'tir.



Bugün Türkiye'yi bağımsız sanmak, bu nedenle 'tehlikeli cehalet'tir.



Gönlü Arap ülkelerinde, beyni Amerika'ya ipotekli, cebi uluslararası

sermayeye çengelli bir siyasal iktidarla Türkiye bağımsız olamaz.

Atatürk Türkiye'si ile bugünkü ülkemiz arasındaki farkı görmemek,

görüp de kabul etmemek, kabul edip de Atatürk'ü eleştirmek 'TEHLİKELİ CEHALET'tir.



Atatürk'ün büyük hedeflerinden birisi 'bilince yönelik çağdaş eğitim' idi.

"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü o'nundur..

Bugünün siyasal iktidarı için geçerli eğitim hedefi bütünüyle değişmiştir.

Siyasal iktidarın eğitim hedefi, 'inanca yönelik sermayenin hizmetine

uyarlı insan gücü yetiştirmek'tir. Din temelli toplumun eğitim

amaçları her yolla devreye sokulmaktadır.

Bunu görmemek, görüp de kabul etmemek, kabul edip de bu durumu

'demokrasi sanmak' 'TEHLİKELİ CEHALET'tir.



Demokrasi, bütünüyle bir kurallar ve kurumlar politikasıdır.

Demokrasinin temeli laikliktir.

Laikliğin temeli dindar-dinsiz ayrımı yapmamaktır.

Laiklik olmazsa yurttaş eşitliği olmaz.

Yurttaş eşitliği olmazsa demokrasi olmaz.

Bunu bilip de bilmezden gelmek, bunu bilip de görmezden gelmek,

'TEHLİKELİ CEHALET'tir.



Neden 'TEHLİKELİ CEHALET' toplumların başına bela olur?

Çünkü, toplumların bir bölümü bu durumdan büyük çıkarlar sağlar.

Geri kalan bir bölümü de küçük çıkarlarla yetinir.

Bir bölümü, ilerde kendisinin de çıkar sağlayacağını umar, bir bölümü

durumu görür, toplumu uyarmaya çalışır, ama gücü yetmez.

İşte böyle durumlarda da felaket kapınızı çalmıştır ve gelmektedir.



Bu durumun en yaygın araçları kitle iletişim araçlarıdır.

Televizyon en yaygın biçimde bu doğrultuda çalışmaktadır.

En izlenen saatler 'toplumu gerçek bilgilerden uzak tutmak' amacıyla

kullanılmaktadır.

Ivır zıvır eğlencelikler, boş zevzeklikler, pırıltılı eğlencelikler

hep bu amaçla hazırlanmaktadır.

Düşünmeye alışmamış beyinler de böylece oyalanıp gitmektedir.

Düşünen beyinlerin de bu durumu önlemeye gücü yetmemektedir. .



'TEHLİKELİ CEHALET', farkına varmadan bu tuzağın içine düşüp eğlenmektir.

Bunu bilip de bilmezden gelen, görüp de çıkar sağlayanlar, sonra da

'işte özgürlük budur' diyenlerse toplumun asıl belalarıdır.

Bilmemiz gereken budur.

Görmemiz gereken budur.

Anlamamız gereken budur.

Mücadelemiz de bu olmalıdır...



PROF. DR. ERDAL ATABEK

4 yorum:

  1. Ekleyecek bir sözüm yok.
    Sayın Atabek herşeyi açıklamış zaten. Ülkemizin halini, zavallılığını..

    Benim merak ettiğim birde şu var. kürtce, arapcadan sonra hangi dilde yayın yapacak bu trt?

    YanıtlaSil
  2. Ermeni'ce sevgili bahar,ermeni'ce,Türk ve kürt sandığımız bir çok yöneticinin gerçek kimliği bu,halktan sakladığı asıl kimliği...

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Tufan ,hoca öyle güzel tespitlerde bulunmuş ki,hala anlamamkta direniyoruz tehlike çok mu olağan bir şey oldu ki bu cahil vatandaş bağımlı oldu...sevgiler

    YanıtlaSil
  4. Bu gün tehlikeyi fark etmek istemiyenler yarın hiç feryad etmeye niyetlenmesin,çünki onları duyan olmayacak.

    YanıtlaSil