13 Haziran 2010

Bu yobazlık son bulmalı...


Zaman zaman, “ değerli” diye bilinen insanların, BİZ’i eleştirdiğini, hatta ileri gidip akıl karıştırdığını görüyorum. Çoğu zaman ne söyledikleri belli olmasın diye her şeyi birden söyleyip çekiliyorlar.


Bu tür şeylerle karşılaştığımda aklıma hep ünlü oryantalist Lamennais geliyor. Bu Doğu “uzmanı”, çok zor ama kendisine şan ve şöhret getiren bir savunu içindeydi: Muaviye’yi, yani Ehli Beyt’i peygamber soyunu katleden, İslam’ı cehalete ve hurafeye, vahşete ve zulme, kandırmaya ve yalana, kine açan kişiyi savunuyordu.



Diyordu ki: “Muaviye’nin ilerleme isteyen, tutuculuktan uzak bir ruhu vardı. O İslam’a dünya çapında büyük bir uygarlık getirdi ve Arap’ı Rum ve İran medeniyetinin varisi kıldı. Ali ise (Hz. Ali’yi kastediyor) İslam’ın o ilk sadeliğinde kalması için çalışıyordu.”



Zulmün, zalimliğin, dinin yozlaştırılıp, halktan koparılıp bir diktatörün emrine sunuluşunun daha güzel tarifi olamaz. Nasıl yapıyor bunu; İslam’ın Kuran’ın kutsadığı, Allah’ın Aslanı’nı Peygamberin yeğeni, damadı, kendinden sonraki kişisi, aklın ve gönlün, gücün ve alçak gönüllülüğün, bilimin ve bilgeliğin timsali, doğruluğun ve mertliğin bükülmez bileği; Hz. Ali’yi yererek!

Bunu neye dayanarak yapıyorlar? Buna nasıl cesaret ediyorlar?



Çünkü toplumsal sorumluluk ve bireysel ahlakı dışlayıp; cehaletin yeşereceği bireyselcilik ve bencilliği yüceltiyorlar. Komşun açsa tok yatma; diyen sorumluluğu, Allah emrini; “Komşun aç çünkü onun kaderi bu! Sana ne! Sen kendini kurtar!” diye dönüştürüyorlar. Yoksul evlere şamatayla kömür, makarna götürmeyi, ramazanda çadırlarda milletin gözüne soka soka o yoksullardan (ç)aldıkları paralarla iftar dağıtmayı kabul ettiriyorlar. Sonrası kolay. Dinini, vatanını satan büyük oluyor!



Hz. Ali kötü, Muaviye iyi.

Atatürk kötü, Vahdettin iyi.



Bunları kıyamet alameti sanmayın. Bunlar emperyalizmin kültür darbeleri. Bunları yuttunuz mu, sonrası kendiliğinden geliyor.



Oysa, insanı insan yapan şeylerin başında tutarlı olmak, eylemlerinin birlik içinde olması gelir. Tutarlı olmayan insan, deri değiştirip duran yılana benzer. Acıkınca kendini bile yer. İnsan, güçlü olmalıdır. Başkasının yardımını gerektirmemek üzere yaşamalıdır.

İnsan bağımsız olmalıdır. İnsan bedeni ve aklının dışında, ayrı olarak varlığı duyabilmelidir.

İnsan sorumlu olmalıdır. İnsanlarla, davranışlarıyla arasındaki anlam birliğini duyabilmelidir.

İnsan sorumluluk, hele toplumsal, evrensel sorumluluk sahibi olmazsa, hayvanların bile gerisinde kalmaz mı? Sorumluluk yoksa umut ve mutluluk yoktur.

Şimdi bize ne diyorlar:



“Ey ahali halinize şükredin. Başınıza ne geliyorsa kaderinizdir. Oturup dua edin. Kabul edin. Korkun ve söylediklerimizi yapın. Başka ne yapabilirsiniz ki?”



Türkiye’nin ilk yapacağı bu cehaleti, yoz ve yobaz düşünceyi, toplumsal sorumluluk ve insan olmanın bilinciyle ortadan kaldırmaktır.

Bunun en güzel yolu da: İmecedir.

Ne güzel şeydir imece. Hele sandıkta olursa: Oy!

Bir elin nesi var, iki elin sesi var.

Biz el ele verdik mi gerisi kolay. BİZ’in toplumsal bilincimiz ve sorumluluğumuz iyiyi kötüden ayırır. BİZ biliriz BİZ’i, BİZİM oryantallere ihtiyacımız yok.



Tuncay Özkan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder