3 Eylül 2011

Bir kadın Gazetecinin feryadı..


Müyesser Yıldız'ın açık görüşte ailesine verdiği mektubu okurken bu ülkenin ne hale getirildiğini bir kez daha düşünün!!!.



Eşimi, oğlumu bayram namazına gönderip, kimseye kahvaltı hazırlayamadım. Ya ne yaptım, önce bol bol beddua ettim. Bilgisayar tuşlarına basıp, insanlara komplo düzenleyen o parmakların birer birer dökülmesini diledim.

Bol bol düşündüm bayram sabahı. Önce Deniz Feneri savcılarının görevden alınmasını. Deniz Feneri savcıları "yapılmamış" itiraz gerekçe gösterilerek görevden alındı.

Ölsem unuturlardı

Neden kimsenin aklına benim "Savcım" Zekeriya Öz gelmedi. Onun hakkında dava açmıştım. Beni gözaltına alıp, tutuklattı. Feryat ettim, ama HSYK hiç duymadı. Evet bir süre sonra "Ergenekon" soruşturmasından alındı ama terfi ettirildi.

6 aydır Silivri'deyim. Ölmüş olsam, kabullenme başlayacak, herkes yavaş yavaş normal hayatına dönecekti. Şimdi öyle mi; her ziyaret yeni bir ızdırap, bizsiz yedikleri her lokma haram!. Bunu bilmek görmek ise en büyük zulüm.

Ayrılık günü

Ayrılık ölümden zor ise, ölüm günümü değil ama ayrılık günümü bilmek isterim.


Mesela Başbakan Erdoğan, cezaevine gireceği günü biliyordu. Bir onların son gecesini son gününü düşündüm, bir de kendiminkini... Hatırlayamıyorum ki!.. Sadece Alzheimer olan anneme yemek yedirdiğimi, altını değiştirip onu yatırdığımı biliyorum.

Eşime, oğluma yemek bile hazırlayamadan yorgun argın kendimi yatağa attım herhalde. Ve ertesi sabah evim basıldı.


Emniyete götürürlerken, "Anneme bir uğrasam, son kez görsem, öpsem" dediğimi biliyorum polislere. Duymadılar bile!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder