7 Aralık 2010

Oradan buradan..



Arap tellallığına soyunmak nasıl bir duygu acaba? Mahallede de vardır böylesi tipler, ver gazı,ver gazı sal birilerinin üstüne yesin bir çuval dayağı dönsün gelsin,sonra sıvazla sırtını yiğidim aslanım amma dövdün adamları de,o hesap işte,bizimkini de gazlıyor kendinden başka kimseyi düşünmeyen arap efendiler salıyorlar ortaya,üfürüyor üfürüyor bizimki önü nereye varır,sonu nereye dayanır düşünmeden,sonra iki madalya tak göğsüne salına salına gez ortalarda,ceremesini de Millet çeksin..Bu memlekete Devlet adamı lazım efendi, Devlet adamı,çakma kabadayıların küfesi pazarda beş para...

Meclis başkanı o sıfatı taşıyacak bir karakter olsaydı,Tayyip Dolmabahçe sarayı özel çalışma ofisinde bir gün bile oturamazdı..Milli Saraylar, 2919 sayılı yasa ile Meclis Başkanlığına bağlanmıştır TBMM’nin mülkiyetindedir.. TBMM binasında veya bu anayasal kurumun mülkiyeti altındaki binalarda, icra görevi yapılamaz. Parlamenter sisteme dayalı Anayasamız, buna müsaade etmiyor..Eyer ki sen gerçekten Meclis'in Başkanı isen yazarsın yazını bu saltanata bir günde son verirsin...

Türkiye’de insan hakları mücadelesinin simge davalarından biri haline gelen Manisa’yı hatırlıyor musunuz?

Çoğu lise öğrencisiyken vahşice işkence gören 16 genç, 7,5 yıl sonra örgüt üyeliği suçlamasından beraat etmişlerdi.Onların polis aleyhine açtığı dava ise yıllarca sürmüş, o yıllar boyunca polisler korunup kollanmış, mahkemelere ya yollanmamış ya da resmi araçla yollanmış, zaman aşımına birkaç ay kala 85 yıl hapis cezasına mahkûm olmuşlardı.

İzmir’de kovalanırken başının arkasına saplanan bir polis kurşunuyla ölen 20 yaşındaki Baran Tursun?

O zaman da polisler, ölümü gizlemek için trafik kazası raporu düzenlemişlerdi.Cinayet faili polis tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken, öldürülen gencin isyan eden ailesi “polise hakaret”ten gözaltına alınmıştı..

Dolmabahçe’de rektörlerle buluşan Başbakan Erdoğan’ı protesto eden üniversite öğrencileri polisin sert müdahalesiyle karşılaştılar.
Öğrencilerden Miraç Ekrem Efe’nin gözaltına sağlam bir şekilde alınırken fotoğrafıyla, gözaltı sonrasında burnu kırılmış halde yayınlanan görüntüleri arasındaki fark karakoldaki muamelenin özetiydi.Ya karnındaki bebeğini yerlerde tekmelenerek,sırtına vurulan cop darbeleriyle kayıp eden protestocu kadına ne diyeceğiz? yukarıdaki paylaştığım tüm olayların başında Hüseyin Çapkın adını görüyoruz,Durdurulabilecek sayıda tehlikesiz göstericinin önüne bir barikat kurmak yeterli iken o gaz ve cop uygulaması neyin nesidir?Polis olmak,dürüst polis olmak içinizdeki bu çocuk katilini saklamak olmasa gerek değil mi? Bu Millet hukuk devletinde mi yoksa polis devletinde mi yaşadığını sorgulayacaktır bence...

Dün Meclise verilen yasa teklifi kabul edildiği takdirde, kamu işleminden zarar gören bir vatandaş, “kişisel kusur” bile söz konusu olsa ilgili kamu görevlisi aleyhinde dava açamayacak..Bu yasa sadece Prof. Mehmet Haberal’ın Ergenekon davası kapsamında tazminata mahkum ettirdiği hakimleri kurtarmakla kalmayacak, Balyoz davası bağlamında tazminat riski taşıyan hakim ve savcıları da koruyacak.“Ne sihirdir ne keramet; el çabukluğu marifet” tekerlemesine uyan bu operasyon hiç şüphe yok ki keyfi bir yönetim kurmanın altyapısını işaret ediyor.Yeni düzenleme ile haksız tutuklama tazminatı bir tedbir olmaktan uzaklaşarak işlemez hale gelecektir.Referandumda “evet” kazanırsa aslında insan hakları ve demokrasinin kazanacağını iddia edenlere soruyorum,böylesi bir durum sizin başınıza geldiğinde yine ezbere işkembeden atacak mısınız acaba...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder