Sadece kuşlar, hep aynı tuzağa düşerler çünkü kuş beyinlidirler!
11. Cumhurbaşkanı ve Devlet Kurucu Mustafa Kemal Atatürk'ün halefleri Sn. Abdullah Gül, İngiltere'deydi! Bu ziyaretin, Türk gönlümü inciten teferruatlarına dikkat çekeceğim!
Yandaş Basın'a göre bir Cumhurbaşkanı, Kraliçe tarafından "Krallar gibi" karşılandı, garipsedim!
Gül'ün teşekkür konuşmasındaki; "Birbirine geçmiş tarihimiz boyunca, şimdi ve geçmişte, ordularımız ortak düşmana karşı yan yana savaştı." cümlesi, dikkatimi çekti! İngiltere ile yanyana savaştığımız ortak düşmanları merak ettim ve tamamının Müslüman ülkeler olduğunu ibretle hatırladım, sessizce incindim!
Kraliçe 2. Elizabet'in, Bayan Gül'ün 15 cm'lik yüksek topuklu ayakkabılarıyla ilgilenmesi; "Dost başa, düşman ayağa bakar." atalar tesbîtini hatırlattı, biraz rahatladım!
Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı onuruna verilen yemek, 1867'de 144 yıl önce Sultan Abdulaziz'in ağırlandığı Buckingham Sarayı'nın Müzik Salonu'nda verildi. Fon müziği olarak İtalyan besteci Luigi Arditi'nin Sultan Abdülaziz'in İngiltere ziyareti vesilesiyle bestelediği "Sultan'a Övgü" adlı eseri ve Osmanlı marşları çalındı, sessizce yüreğim burkuldu!
Abdullah Gül, Türkiye'de hiç giymediği ve bu ziyaret için özel diktirilen frakını giydi!
Yakasında 2008'de Kraliçe'nin Türkiye'de taktığı "Diz Bağı Nişanı" vardı! Yandaş Basın bu nişanı; "İngiltere Yüksek Şövalye Nişanı" diye duyurdu. Oysa bu nişan, İngilizce adıyla "Knight Grand Cross of the Order of the Bath" yani, "Ulu Haç için Mücadele verenler"e takılan bir nişandı, yakamızdaki bu nişanla utandım, kahr'oldum!
Aynı "Diz Bağı Nişan"ın Osmanlı'nın demokratikleştirilerek parçalanıp yıkılması dönemlerinde Abdülmecit ve Abdulaziz'e de takıldığını hatırladım! Yine Abdulmecid'in "Diz Bağı Nişanı"nı hak etmek istercesine Haçlı zorlama/ dayatmasıyla ilan ettiği/ ettirdiği Tanzimat ve Islahat Fermanları'nı hatırladım! Bu hatırlama da bana, son Padişah Vahidettin'in bir İngiliz savaş gemisinin ambarına saklanarak Türkiye'den kaçtığı tarihin yıl dönümünde Abdulmecid'in resmi törenlerle anılmasındaki müthiş tesadüfü hatırlattı, ürktüm!
Tanzimat Fermanı ile azınlıkların Haçlı dayatma ve desteği sayesinde kazandıkları dokunulamazlık ve ayrıcalıklar ile günümüzün; AB ve ABD dayatması, Gece yarısı-Dikte Yasaları ile Ekümenlik isteyen intikamcılara, iş birlikçi bölücülere sağlanan dokunulamazlıklar, soykırımcı Haçlı çetelerinin karargâhları olan tarihin yüz karası kiliselerin onarılarak ibadete açılmaları arasındaki tıpatıp benzeşme tesâdüflerinden korktum!
Birinci Dünya savaşı öncesi senaryolarını hatırlatan; Osmanlı'nın Avrupalı Haçlılarla "ortak düşmana karşı yan yana" savaşma hevesine benzeyen ve ortak düşman(!) Müslüman Suriye'ye karşı ortak hazırlıkların yapıldığı günlerde, Rusya'nın savaş gemilerini Akdeniz'e demirlemesi ve Şam'ın; "Rus donanması Suriye sularında koruma amaçlı devriye görevi yapacak" açıklamasıyla; "Allah Allah!" diyerek endişelendim!
Rusya'nın; "Avrupa'da konuşlandırılacak NATO füze kalkanı sisteminin Moskova'nın endişeleri giderilmeden hayata geçirilmesi halinde, füzelerini söz konusu savunma sistemine doğru yönlendireceği tehdidi"ni ciddiye aldım!
Haçlı Avrupa ve ABD'nin onlarca yıl pohpohlayıp nişan üstüne nişan verdiği, Avrupa'nın göbeğinde Bedevi çadırını kurmasına göz yumduğu ve sonra birini astırıp, diğerini linç ettirdiği Müslüman Arap Ülkeleri Liderleri'ne yaptıklarıyla Abdullah Gül'e yapılan sırt sıvazlayıcı, nişanlarla ödüllendirilerek pohpohlamalar arasındaki benzeşmeyi göremeyenlere kızdım!
Hepsinin üzerine tuz-bibercesine bir de Abdullah Gül'ün, Amerikan Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Eğitim ve Kültürel İşler Bürosu'nun İnternet sitesinde, Amerikan Dışişleri Bakanlığı bursu ile yetiştirilmiş dünya liderleri arasında gösterilmiş olduğunu da hatırlayınca kendi kendime, yüksek sesle; "Ey Vah! Yoksa millet te mi kuş beyinli?" deyiverdim...
Mustafa ASLAN - 24 Kasım 2011
Bunu da unutmayın..
YanıtlaSilHalide Edip (Adıvar), cepheyi görmek üzere trene bindi. Kompartımanda İstanbul'dan Kaçıp gelen, İstanbul'un tanınmış ailelerinden birisinin kızı ile genç bir subay vardı. Sohbet sürerken, Halide Edip, genç subayın eliyle dizindeki yamayı örtmeye çalıştığını fark edince gülümsedi;
"Lütfen dizinizi örtmeye çalışmayın.
Utanmayın da.
O yama, bizim için İngilizlerin dizbağı nişanından çok daha değerli. Ordumuz, heybetini yoksulluğundan alıyor ..."